300 sene önce İstanbul’da nasıl bir Türkçe konuşuluyordu?

0
2339

 

300 sene önce İstanbul’da nasıl bir Türkçe konuşuluyordu?

Bazı soruları sormak ve soruyu anlamak çok kolaydır. Ama cevabını basitçe ve hızlıca vermek o kadar kolay olmayabilir. “300 sene önce İstanbul’da nasıl bir Türkçe konuşuluyordu?” sorusu da böyle bir soru. Yani 2011 yılında İstanbul’da yaşayan ve anadili Türkçe olan bir yetişkin zamanda yolculuğa çıkıp bir anda kendini 1700’ler İstanbul’unda bulsa idi karşılaşacağı Türkçe neye benzerdi, çok mu farklı olurdu, anlamak için bir çevirmene ihtiyaç duyar mıydı?

Ne zaman dile, tarihe ve Türkiye’deki dil devrimine dair bir tartışmaya denk gelsem aklıma yukarıdaki soru gelir. Bu tür tartışmalarda “bugün yaşayan İtalyanlar, İngilizler, Almanlar yüzlerce yıl önce yazılmış eserleri kolayca anlayabilirler, günümüzde Türkçe konuşanların ise böyle bir şansı kalmadı,” iddiası da sık sık gündeme gelir. Arap harfleri ile yazılan ve Türkçeden farklı bir dil olan Osmanlıca ile yazılmış eserlerin dil eğitimi almadan anlaşılamayacağı aşikar o yüzden buna dair daha fazla bir şey yazmaya gerek yok (tabii günümüzdeki İngilizler, İtalyanlar ve Almanların birkaç yüz yıl önceki yazıları anlayıp anlamayacaklarını keşfetmeyi okura egzersiz olarak bırakıyorum; eğlenceli sonuçlar çıkması muhtemeldir). Benim derdim bu bağlamda yukarıdaki soruyu cevaplamak, birkaç yüzyıl önce Türkçe neye benziyordu ve onu duysam — dikkat, okusam demiyorum zira alfabe problemi söz konusu elbette — anlar mıydım?

Wikipedia ansiklopedisinin Osmanlıca maddesine okurken bu soruyla ilişkili bir kitap dikkatimi çekti. Kitabı yazan 1736 yılında İran sefaret heyetine müzisyen olarak katılmış, İstanbullu bir Ermeni olan Tanburi Artin Efendi idi: ‘Tahmas Kulu Han’ın tevarihi / İstanbullu Tanburi Arutin tarafından Osmanlı elçisi ile Acemistan yolculuğunda yazılmış; Türk harflerine çeviren Esat Uras. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1942.’

Tahmas Kulu Han'ın tevarihi

Tahmas Kulu Han’ın tevarihi

Yine ansiklopediye göre Artin Efendi Osmanlıca eğitimi almamıştı, kitabı Türkçe olarak ve Ermeni alfabesini kullanarak yazmış idi. Kitaptaki Türkçeye dair örnek vermek gerekirse aşağıdaki alıntıya bakılabilir:

Yezd ile Kerman arasında kum deryası dedikleri vardır ki inceliği ve beyazlığı saat kumu gibidir ve bir köyleri vardır ki yolcular konar. Damlara ve sokaklara bir adam nazar etse gûya kar yağmış sanır. Yol üzerinde bir buçuk, iki saat çekecek kadar yerde kule gibi miller yapılıdır ki karşına tutar da öyle gidersin. Eğer o milleri sağına veya soluna alır isen, yolu şaşırırsın ve birer ikişer minare derinliğinde kum ile dolmuş hendekler vardır ki hiç belli değil. Atın ayağı eğer oralara basacak olursa kurtulmak muhaldır. Çabalandıkça batar gider.

2011 yılında yaşayan ve anadili Türkçe olan biri olarak yaklaşık 250 sene önce yaşamış birinin Türkçesini anlamakta hemen hiç güçlük çekmediğimi görünce doğrusu biraz şaşırdım zira bu kadar uzun zaman önce İstanbul’da yaşamış birinin dilini bu kadar rahat anlayabileceğimi beklemezdim. Bununla birlikte mevcut durum merakımı daha da çok kamçılıyor ve tabii beni biraz şüpheye sürüklüyor. Zira bahsi geçen kaynak özgün eser değil, onun Ermeni harflerinden Türkçe harflerine dönüştürülmüş hali. Dönüştürme işini gerçekleştiren Esat Uras Venedik’te basıldığı iddia edilen bu kitabı toptan satın aldığı birtakım Ermenice kitaplar arasında bulduğunu yazmakta ama kitabın aslını yani özgün halini görmeden dönüştürme işinin düzgünce yapılıp yapılmadığını test etme imkanı mevcut değil tabii ki:

Tahmas Kulu Han'ın tevarihi - özgün eser nerede?

Tahmas Kulu Han’ın tevarihi – özgün eser nerede?

Bu konunun uzmanı bir tarihçi değilim ama Türkçe harflere dönüştürülmüş halinde virgül, noktalı virgül gibi sembolleri görünce ister istemez “özgün halinde yani yüzlerce yıl önce Ermenice harflerle yazılmış halinde bunlar var mıydı?” diye sormadan edemiyorum. Ayrıca Uras’ın kendisi de bazı hafif düzeltmeler yaptığını belirtmiş. Meraklısı Türkçe harflere dönüştürülmüş halinden çeşitli sayfalarahttp://www.flickr.com/photos/64416865@N00/sets/72157626201258046/ adresinden erişebilir.

Kitabın Türkçe harflerine çevrilmiş hali bile epey eski, çıkalı nerede ise 70 sene geçmiş. Esat Uras da artık hayatta olmadığına göre özgün esere yani Uras’ın koleksiyonunda bulunan ve Venedik’te basılmış olan esere erişmek de pek kolay olmasa gerek. Belki Uras’ın ailesinden veya yakınlarından birine ulaşmak ya da Türk Tarih Kurumu arşivlerinde kitabın özgün halinin bulunup bulunmadığını tesbit etmek mümkün olabilir. Bu zaman yolculuğundaki dil macerasının ikinci durağı da bu olacak gibi görünüyor. Eğer buna dair yardımcı olabilecek birileri varsa ve benimle iletişim kurarlarsa çok memnun olurum.

1. not: Kitabın Türkçe harfli halinin bir kopyasını Bilkent Üniversitesi’nin kitaplığında bulup sayısal halde benimle paylaşan bilgisayar mühendisliği öğrencisi Ahmet Alp Balkan‘a teşekkür bir borç bilirim.

2. not: Bu konuda yazıştığım ve vakti zamanında kendisinden hayatımdaki en eğlenceli ve keyifli tarih derslerini aldığım hocam Christoph K. Neumann‘ın Tanburi Artin Efendi ile ilgili olarak bahsettiği bir başka kitabı da buraya not edeyim: ‘Tanburi Küçük Artin A Musical Treatise Of The Eighteenth Century

Kaynak: ileriseviye.wordpress

CEVAP VER