Posta ile yazışma adresi: PK 28 Teşvikiye İstanbul TR
E-Posta: pk28tesvikiye@gmail.com
Sene-i Hicrî 1394, Mîlâdi 1974 yılı yazının sonlarına doğru, İkinci Kıbrıs Barış Harekatı’nın hemen ertesinde, Karadeniz’de yayla şenliklerinin başladığı bir Salı gününde, İstanbul’da Güneş’in 27 derece Aslan burcunda olduğu bir vakit, Hediye ve Mehmet çiftinin ilk çocukları olarak dünyaya gelişimle başlar benim öyküm.
İstanbul’a -hem gelenekçi doğunun hem de yenilikçi batının buluştuğu bu şehre- yakışır bir şekilde, Mehmetinkiler dedemin adı Hasan’ı, Hediyeninkiler ise o günlerde süregiden savaş nedeniyle tek dilekleri olan Barış’ı uygun görüp bu zenginliği bende buluştururlar. Bu iki ismin beraber kullanıldığı hemen hemen hiç görülmese de, bir “Hasan” dönemi olmuştur bende, geçmişte; bir de içinde bulunduğum “Barış”…
Çocukluğumun hatırladığım tek kâbusu babaannemin elimden düşürmediğim, özellikle Pazar sabahları yorganı başımın üstüne çekip kulağıma dayadığım, o küçük cep radyosunun pilinin bitme ihtimaliydi. Her çocuğun ailesinden öğrendiği Türkçe’yi ben orta dalgadan dinlediğim radyo tiyatrosundan öğrenmiştim. Bir süre sonra anne dedemin hediye ettiği -benim için yeni ama aslında çok eski olan- pikaplı radyoda neler dinlemedim ki; Moskova Radyosunun Türkçe yayınlarından öğrendim Iskra’yı, ilk kez orada duydum mesela Lenin’in adını… O günlerde Yugoslavya’nın dağılıyor duğunu kavrayamamıştım belki, ama yayınların sıradışı olduğunun farkına varacak kadar aykındaydım radyonun. Bir yandan Ümmü Gülsüm’ü dinlerken Kahire ve Amman radyolarından, diğer yandanTheodorakis ve Hacidakis ile tanışıyordum Yunanistan’ın Sesi radyosunun yayınlarından.
Böyle geçen bir çocukluk ve ilk gençlik yılları sonrası, 1994 yılı başlarında, sırf Türkiye’yi gezme amacıyla girdiğim Varan’da topu topu çıktığım iki seferin ikincisinde hayatımda ilk kez bir rehber ile tanışmış ve anlattıklarından çok etkilenmiştim. Aynı yılın Kurban bayramında Ortur ile apranti olarak çıktığım Kapadokya turunda kaldığım -o dönem üç yıldızlı olan- Turist Hotel’deki yer yatağında yatışım dün gibi aklımdadır aklımda olmasına fakat, gerçek anlamda turist rehberi olma kararını vermek için bir on yıl daha geçmesi gerekecekti.
Lise sonrası 1996 yılında başladığım askerliği yürekleri ağızlara getirerek tamamladığımda takvimler 1998 yılı Mayıs ayını gösteriyordu. Özel radyo ve televizyonlar iyice yaygınlaşmış, neredeyse hemen her mahallede bir radyo açılmaya başlamıştır. O elimden düşmeyen o eski, küçük radyonun sevgisiyle olsa gerek, radyolarda seslendirme, televizyonda ise seslendirilen haberleri işaret diline çevirme benzeri işler yaptım.
2004 yılında tamamen kendi çabalarımla öğrendiğim İngilizce ile geçtiğim sınavlar sonrası girdiğim Beykent Üniversitesi, Turist Rehberliği ön lisans programını bölüm birinciliği derecesiyle bitirdiğim 2007 yılından itibaren profesyonel olarak başladığım meslek hayatıma; Türkiye’nin hemen her köşesinde yaptığım rehberliği, yurtdışında ise başta Akdeniz havzası olmak üzere otuza yakın ülkede yüzden fazla şehirde tur liderliğini sığdırdım.
Türk İşaret Dilini ana dili olarak kullanabilen -bildiğim kadarıyla- tek lisanslı rehber olarak sürdürdüğüm mesleğimin örgütlülük çalışmaları çerçevesinde 2013 yılından bu yana İstanbul Rehberler Odası’nı temsilen Türkiye Turist Rehberleri Birliği Seçici Delegeliği ile Yunanca Rehberler Derneği Genel Sekreterliği görevlerinin yanı sıra, yine mesleki konularda yayın yapan Rehber Gündemi isimli mesleki haber sitesinin yayınlarını da gerçekleştirmeye devam ederken, İstanbul Medeniyet Üniversitesinde Edebiyat Fakültesi sosyal bilimler Enstitüsünde Orta Çağ tarihi alanında yüksek lisans programına devam ediyorum.
Barış H. Partal Kavala