Mısrî dergâhının son şeyhi Şemsettin Efendi (Ulusoy) bir akşam tefekküründe Ulucami’de bu mısraları kaleme alır 1927 yılında. Görenleri şad eden, camiyi şenlendiren ve Âbidlere sükûnet veren bir şadırvandır bu. Şemsettin efendiden yıllar önce de Fransız tarihçi Baptistin Poujoulat, ulu camiye geldiğinde (1840) çok yerinde bir tespitle doğumundan evvel Şemsettin efendiyi tasdik eder:
“Caminin ortasında abdest almak için üç fıskiyeli güzel bir çeşme vardır. Müslüman Allah’a hamd ederken suyun şıkırtısını duymayı sever.“
Ulucami’de namaz kılmış olan herkes, bu büyük havuzun ortasındaki fıskiyeden çağlayan suyun damlalar halinde havuzdaki kararına kavuşurken çıkardığı sesin etkisinde kalmıştır.
Caminin ortasında hiçbir camide görülmeyen büyüklükte bir havuz olduğu için Ulumabede girenlerin dikkatini ilk bu şadırvan çeker. Caminin başlıca süsüdür. Bu yüzden eskiden beri bu havuzla alakalı ilginç hikâyeler anlatılır. En meşhuru, Edirne Selimiyecamiinde de duyduğumuz inatçı yaşlı kadın hikâyesidir. Bu hikâye ilk dönem Osmanlı kaynaklarında geçtiği için kolayca burun kıvrılamayacak bir öze sahiptir. Biz Taşköprüzade tarihindeki rivayeti esas alalım:
“Naklolunur ki, Yıldırım Bursa’da ulu camiyi yapmayı murad ettiğinde tam ortasına isabet eden mahalde bir hatunun evi olup, satın alınmaya imkân bulunamamıştı. Çünkü kadın bir türlü satmıyordu. Daha sonra inşaat tamamlanınca birkaç yıl hatunun evi, caminin ortasında kaldı. Sonra hatun ölünce ev mirasçılarından satın alındı. Fakat vaktiyle kadınını rızası olmadığı için padişah o kısmın ibadet yeri olmasını arzu etmeyip şadırvan yapmayı tercih etti.”
- Diğer bazı rivayetlerde bu kadının gayri Müslim bir kadın olduğu, Ermeni veya Yahudi 1olduğu için “Benim evimin olduğu yerde namaz kılınmasını istemiyorum” diyerek direttiği ve evini vermek istemediği detaylarına da yer verilir. Bu hikâyenin özü ise, padişahın ya da yetkililerin güçleri yetecek olmasına rağmen kul hakkını çok önemsediklerinden, kadının hakkına girmeyelim, evini gasp etmeyelim hassasiyetinde oluşlarıdır. Her menkıbenin bir mesaj taşıması gibi bu Hikâye de ‘kul hakkına hassasiyet’ özünü taşır.
Gelelim bu hikâyeye itirazlara. Bu hikâyeye sanat tarihçileri şöyle itiraz ederler: Bu yaşlı kadın hikâyesi olmasa da caminin ortasında aydınlık feneri işlevi gören havuzun altında böyle bir fıskiye öğesinin bulunması mukadderdir. Kaldı ki Bursa’daki Yeşil cami,Hüdavendigar camii gibi camilerde de bu fıskiyeleri görmek mümkündür. İşi ehline bırakacak olursak, Selçuk Mülayim hoca hem Ulucami hem de Selimiye camiinin ortalarındaki şadırvanlar için şu değerlendirmeyi yapar:
“Selçuklu yapılarında tepe açıklığı ve bunun izdüşümündeki havuz geleneği oldukça yaygındır. Bu iki özellik Ulucami’yi Selçuklu geleneğine bağlarken bu tür iç mekânda havuzlu uygulamanın giderek ortadan kalktığı havuz ya da şadırvanın avluya alındığı görülmektedir. Edirne Selimiye’de iyice küçültülmüş simgesel bir şadırvan iç mekânın tam ortasında, Ulucami’deki uygulamanın uzak bir akrabası olarak tekrarlanmaktadır. “(Ulucami geleneğinin anıtsal sonucu, Selçuk mülayim)
İkinci bir itiraz da şöyledir. Tarihi kaynaklarda Ulucami’nin Orhan Gazi vakfının arazisi üzerinde yapıldığını bilgisi yer almaktadır. Dolayısıyla vakıf arazisi üzerinde böyle bir özel mülkiyetin yer alma ihtimali oldukça düşüktür. Dolayısıyla bu hikâye halkın muhayyilesinde zamanla ortaya çıkmış bir menkıbedir.
ŞADIRVAN HİKÂYESİNİN KÖKLERİ
Halkın zihin dünyasında zamanla ortaya çıkmış bir menkıbe dahi olsa bu tür menkıbelerin kadim tarihimizde mutlaka kökleri vardır. Yansımalarını takip ederek aslında bu tür hikâyelerin nasıl oluştuğuna dair fikir yürütebiliriz. Şimdi nakledeceğim hikâyeyle bakalım yaşlı kadın hikâyesi arasındaki şaşırtıcı benzerlikleri bulabilecek misiniz?
“Mescid-i Nebevi’yi genişletmek isteyen Hz. Ömer, mescide mücavir bulunan Resulullah s.a.v.’ın çok sevdiği ve saygı duyduğu amasıHz. Abbas’ın evini istimlak etmek ister. Abbas’ı (r.a.) çağırarak “Evi sat veya bağışla. Veya sana inşa ettireceğim bir eve mukabil bunu terk et” teklifinde bulunur. Hz. Abbas hiçbir şıkkı kabul etmez ve teklifi reddeder.Hz. Ömer (r.a.) teklifinde ısrar edince ihtilaf ortaya çıkar. Meseleyi çözmek üzere Übey ibnu Kaab hâkim seçilir. Hz. Übey ev sahibinin rızası olmadan evin istimlâk edilemeyeceğini, Hz. Ömer’in ısrar etmeye hakkı bulunmadığı söyler. Kendisini bu hükme gitmeye delil olarak daRasulullah’dan bir hadis rivayet eder. HadisBeytülmakdis’in (Mescidi Aksa) inşaatıyla ilgilidir. Hadise göre Beytül makdis’in inşasını cenabı hak, Hz. Davut’a (aleyhisselam) emrettiği zaman inşaat sahasındaki bir evi zorla yıktırmak isteyen Hz. Davut aleyhisselam’a cenabı hak şöyle vahyeder: “Ey Davut ben sana içerisinde bana zikredilecek, benim için bir ev inşa etmeni emrettim. Sen ise evime gasp sokmak istedin gasp bana yakışmaz. Sana benim için ev inşa etmemek cezası veriyorum.” (hatırlanacağı üzere Beyt-i Makdis’i, Hz. Davud’un oğlu Süleyman inşa ettirmiştir)
Hz Übey bu hadisi anlatır. Ama Hz. Ömer daha önce bunu duymuş değildir. Übey’in elbisesinden tutarak mescide kadar getirir. Cemaatin huzurunda vakayı anlatarak bu hadisi işiteniniz var mı diye sorup şahit ister cemaatte birçok kimsenin de evet’i üzerineHz. Ömer r.a. Ubey’i bırakır ve Hz. Abbas’a ısrardan vazgeçer. (Bu hadis, sahabilerin peygambere atfedilen sözlere ihtiyatla yaklaşmaları bahsinde usul kitaplarında nakledilir, O yüzden Hz. Ömer mescide götürmüştür.)”(Kütüb-i Sitte Muhtasarı, İbrahim Canan 1. Cilt s. 46)
Seyyahların Gözünde Ulucami Şadırvanı
Son sözleri de caminin Ulucami’yi ziyarete edip caminin ortasındaki şadırvana hayran kalan seyyahlara bırakalım:
“Hele ortasında pek güzel bir fıskiyesi bulunan büyük şadırvan camiye ruhani bir ferahlıkla birlikte güzellik ve şirinlik vermekteydi. “ (Fatma Hayrünnisa hanım, 1896)
“Caminin ortasında duran bele kadar gelen, içinde kırmızı balıkların oynaştığı ağzına kadar suyla dolu, mermer havuz, bu camiye tahmin edilmeyecek kadar sevimli bir hava katar. Suyun birinden diğerine aktığı dört ayrı kademeden oluşan havuzun yanında, insan akan suyun şarkısını dinleyebilir. Havuzun dış kenarları boyunca dizili musluklar sayesinde ibadet edenler caminin avlusu yerine içinde abdest alabilirler. Akan suyun sesi dış dünyadan gelen bütün sesleri bastırırken insanın kendi iç dünyasına dönüp ruhunu dinlendirmesine vesile olur.” (İngiliz yazar, Heykeltıraş ve Ressam Clare Sheridan, 1924)
“20 adet kubbe onun yüksek çatısını taçlandırır. Ortası açıktır ve göklerin mavi kubbesi altında bu caminin ana süsü niteliğindeki şadırvanın duru suları parıldar.“(Rus gezgin Andrey N. Muravyov, 1849)
“Bu kubbenin altında beyaz mermerden fıskiyeli bir havuz vardır bu havuz sazan balıkları ile doludur. İçini fıskiye besler, çünkü fışkıran sular bu havuza dökülür. Bu suların çıkardığı şıpırtılar geniş yapının içinde tatlı bir yankı yapar. Bu camide ilk kez gördüğü bu görkemli fıskiyenin üzerimde bıraktığı etki çok büyük oldu. Fışkıran suyun duru ve solgun parlaklığı, duvarın koyu nakışları ve yere döşenen hasırların üzerine serpiştirilen rengarenk namaz seccadeleri ile zıt bir etki yapıyordu.“ (İngiliz seyyah Miss julia Pardoe, 1835)