Serhat Paktaş’ın Kaleminden

0
720

25 yıldır Ayasofya Müzesini 1000 kereden fazla ziyaret etmişimdir.

20.000 binden fazla misafirim ile ziyaret etmiş, tüm misafirlerim değerli olmak ile beraber ,bunların arasında gerçekten çok değerli ziyaretçilerim ve de ünlü misafirlerim oldu. Bilim insanları , alimler , devlet insanları ile yıllardır Ayasofya Müzesini ziyaret ettim.Bazen okuldan kaytaran bir çocuk ruhu ile Ayasofya’yı tek başıma defalarca gezdim.

Ayasofya’ya hayran olmayan insan evladı görmedim. Ayasofya’yı ziyaret etmekten dolayı insan olduğundan gurur duyan binlerce insan gördüm kendi gözlerimle

Bu hayranlık Ayasofya’nın M.S 537 yılından bugüne kadar , putperest tapınağı, kilise ve / veya camii olup olmamasından dolayı değil. Ayasofya’nın evrendeki tüm insanların kendini huzurlu ve mutlu hissetmesini sağlayan bir sanat eseri olması, insan eli ile yapılmış olması ve de müze kimliğinden kaynaklanmakta idi.

Ben Ayasofya’yı ‘Kutsal Bilgelik’ mabedini putperest tapınağı, kilise ve cami olarak her defasında sevdim. Ancak ben Ayasofya’yı Müze olarak hepsinden daha çok sevdim. Çünkü Müze medeniyetin, medeni insanın Mabedidir.

Ayasofya ile alakalı 1934’te verilmiş olan karar ile 1923’te Cumhuriyetin kurulması ile alakalı verilmiş olan karar felsefi olarak aynı minvaldedir. Bu Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesi ile alakalı derin felsefi bir konudur. Anlayamayanlara, anlamak istemeyenlere, anlayamamaktan dolayı haz duyanlara bu saatten sonra anlatabilecek hiçbir şey yoktur.

İnsanlık tarihinin en kanlı savaşlarının bir sebebinin de dinler olduğunu hepimiz biliyoruz.

Ayasofya 1934 yılında Müze olarak tanımlandığında, din savaşlarının insanlık tarihinde bitmesi için atılan ilk ciddi adımdır ki henüz insanlığın en vahşi savaşlarından 2.Dünya savaşına yıllar kala alınmış bir karardır.

Samuel Huntington’nun 21.yüzyılı insanlığın tüm tecrübelerine rağmen “Medeniyetler Çatışması “ile çözeceğini, anlayabileceğini zannederken, Türk Müslüman’ın Ebedi Lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün dehası ve liderliği ile Ayasofya’yı 1934’te ,‘Medeniyetler Uzlaşması ‘adına Ayasofya tüm’ İnsanlığın Mabedi ‘olarak Müzeye çevirmiştir. Ayasofya’nın Müze haline getirilmesi, İnsanlık Tarihinin ilk Medeniyetler Uzlaşmasıdır. Evrensel Barışın ilk mihenk taşıdır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin felsefesini Türk Müslüman yarattı, kurguladı , uyguladı ve uygulattı.. Şimdi Müslüman Türk’e Cumhuriyetin kuruluşunun rövanşını aldırtıyorlar.

Ayasofya tüm insanlığın ve medeniyetin, Sarı Öküzü olarak Türk Müslümanlara teslim edilmişti.

Batı Medeniyeti de 1923’ten beri Cumhuriyeti yıkmak ve yıkılması için tüm Cumhuriyet Felsefesini hazmedememiş, içselleştirememiş Cumhuriyet Rejimi karşıtı grupları siyasi, ekonomik politik olarak destekledi.

Eğer Batı Dünyası , 1923’ten beri bu topraklardaki Türk Müslümanlara: Kurtuluş Savaşının “Kılıç Hakkı” olan hak edilmiş saygıyı hürmeti ve de medeni dünyanın gerçek bir ferdi, olma hakkı teslim edilmiş olsa idi, bugünkü bu güç kavgaları sadece ülkemizde değil , Ortadoğu ve tüm Müslüman coğrafyasında hiç yaşanmamış olacaktı.

Batı dünyası Medeniyet, Barış, İnsanlık ortak değerlerini Türk Müslüman’a reva görmedi.

Şimdi Müslüman Türk 1453’teki “kılıç hakkı olan ” Ayasofya’yı 2020 yılında camiye dönüştürüyor.

Semboller her zaman önemlidir. Ayasofya’nın Müze kalması:

Felsefi ve Varoluşçu bir önem taşır. Batı Medeniyetinin ve Cumhuriyet Rejiminin Sarı Öküz’ü Ayasofya’dır. Sarı Öküz ‘ü vermeyeceksin. Verdin mi? O zaman gelecekte olabilecek her şeyi kabul edeceksin. Ki bu bir sonuç değil, sadece bir başlangıçtır.

Dünya’nın dört bir tarafından binlerce misafirlerimle, binlerce kez ziyaret etmekten gurur duyduğum Ayasofya Müzesi benim için tüm dinlerin, tüm kavimlerin, tüm insanlığı Müşterek Misafir Odasıdır.

Bu İnsanlığın ‘Ortak Misafir Odasının’ ‘Ev Sahipliği’ gururunu, onurunu, medeni gücünü bana yaşattığın için sana müteşekkirim Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve herşeye rağmen ilelebet yaşayacak Türkiye Cumhuriyeti Devleti.

Serhat Paktas