Hepimiz biliyoruz ki her mesleğin kendine has zorlukları vardır. Elbette bizim mesleğimizin de dışarıdan bakıldığında tahmin edilemeyen zorlukları var. Çünkü turizm başlı başına bir endüstri olarak nasıl elli sektörü etkiliyorsa bizler de o sektörlerin her birinden, hem de sahada bire bir etkileniyoruz. Tabii ki mesleki reflekslerimiz gereği bu sorunları hızla çözebilmek de istiyoruz. Çünkü mesleğimizin ciddi bir kısmı da hızla, çözüm ya da çözümler sunabilmektir. Nitekim bizler çözümleri bulsak da o çözümlerin uygulanması farklı sebeplerden ötürü o kadar hızlı olmayabiliyor. Biz de bu yüzden hiç umudumuzu yitirmeden çözümler üretmeye devam ediyoruz.
Ulaşım aracı rötar yapar. Şikâyetleri dinlemek, sorunla ilgilenmek bize düşer. Yemek soğuk, tuzlu veya acı servis edilir. Konuyla ilgilenecek olan yine bizler oluruz. Edirne’de ciğer yanında servis edilen biberler için uyarırız yolcularımızı; “Dikkat edin çok acı” diye. Sonra denerler. Ağızları yanar ve dönüp “ Bu biberler çok acıymış yahu” derler. Otel odasında tuvalet kâğıdı eksik olur. Biz aranırız. Yol çalışması vardır, yol kapalıdır. Nedense biz geciktirmiş oluruz. Yağmurun yağmasından, havanın soğuk veya sıcak olmasından… Hepsinden sanki biz sorumluymuşuz gibi hepsiyle ilgili sorunların tamamıyla biz muhatap oluruz.
Lafa gelince herkesin ne kadar kültürel zenginliği olduğunu bildiği cennet vatanımızın bu zenginliğinin ne kadar az farkında olunduğunun bilincindeyizdir biz. Çünkü söz konusu Anadolu ise hep daha fazlası vardır. Medya, İstanbul’da tarih öncesi yaşama dair mağaralar bulundu diye çalkalanırken, bu bizler için eski haber olur. Bir taraftan da şehir efsanelerine karşı doğru bilgiyi aktarmaktır bizim işimiz gidip görülen yerleri sevdirirken. Çünkü biz bu vatanı, yaşadığımız toprakları en doğusundan en batısına, en kuzeyinden en güneyine içten, gerçekten, bilerek, anlayarak ve anlatarak severiz.
Ahmed Arif’in “Anadolu” şiirindeki “ Beşikler vermişim Nuh’a / Salıncaklar, hamaklar / Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır, / Anadolu’yum ben, / Tanıyor musun?” dizelerinin neler anlattığını çok iyi biliriz. “ Klasik kültürün temeli de Anadolu’da atılmıştır.” diyen, mesleğimizin piri Cevat Şakir KABAAĞAÇLI’nın yazdığı onca kitapta geçen Anadolu’nun sayısız zenginliklerini de çok iyi biliriz.
Biraz öğretmen biraz da ebeveyn bile oluruz yeri gelince. Yemeğe son oturup yemekten ilk kalkan oluruz bazen. Herkesin yemeğini yediğinden emin olmaya kadar varır bu iş. Hatta, herkesin vaktinde uyandığından…
Biliriz ki yorulmak, acıkmak, uyumak, hasta olmak yasaktır bize. Her birimiz çalışma kartımızı ( kokartımızı) taktığımız zaman mesleki sorumluluğumuzun ve adanmışlığımızın verdiği bilinçle hareket ederiz. Ülkemizin tarihi, doğal, kültürel değerlerinin tanınmasına, barış ülkümüzün tüm dünya vatandaşlarınca anlaşılmasına ve turizmimizin gelişimine en önemli katkıları sağlıyor olmamız çok bilinmiyor da olsa bizleri dünyanın en iyileri arasına sokan niteliğimiz öğretimimizin yanı sıra işte bu duygulardır.
Biz kim miyiz?
Biz, her biri en az bir yabancı dil bilen, çoğunluğu üniversite mezunu ve ikinci bir mesleği, öğretimi, uzmanlığı olan, kar kış, yağmur çamur demeden, zorluğuna aldırmadan, karşılaşılan her sıkıntıya çözüm bulmaya çalışarak, cennet vatanımızın her bir köşesinde mesleğimizi icra ederek, ömür boyu hep daha iyisini, daha fazlasını ve daha güzelini amaçlayan Turist Rehberleriyiz!
Bugün sosyal medyaya baktığımda meslektaşlarımın bütün zorluğuna rağmen mesleklerini candan severek yaptıklarını ve bizler için özel olan bu günü gururla, şevkle ve özenle kutladıklarını görmek beni şahsen çok mutlu ediyor.
Bütün bu duygular ve düşüncelerle, dünyanın dört bir yanında mesleklerini icra eden her bir meslektaşımın Dünya Rehberler Günü’nü en içten ve samimi duygularımla kutluyorum. Ben de Turist Rehberi olmaktan gurur duyuyorum.
21 Şubat Dünya Rehberler Günümüz kutlu olsun!
Suat Tural
Türkiye Turist Rehberleri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı